Alanya denildiğinde akla çoğunlukla turizm geliyor. Oysa bu güzel şehir, yalnızca denizi ve tarihiyle değil, gıdasıyla da Akdeniz’in incisi olmayı hak ediyor. Bereketli topraklarında yetişen meyve ve sebzeler, hem bölge halkının hem de gelen misafirlerin sofralarına ayrı bir lezzet katıyor.
Bugün Alanya’nın adıyla özdeşleşmiş muz ve avokado, yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da ilgi görüyor. Bir muz bahçesinin içine girdiğinizde, tropikal bir ülkedeymiş gibi hissediyorsunuz. Avokadonun dalından kopup sofralara ulaşması ise, modern beslenmenin yükselen değerlerinden biri hâline geldi.
Dimçayı kıyısındaki restoranlarda yediğiniz alabalığın tadını başka yerde bulmak zor. Zeytin ve narenciye bahçeleri ise kış aylarında bile Alanya’ya ayrı bir canlılık katıyor. Ayrıca yerel pazarlar, üreticiden tüketiciye doğrudan ulaşan taptaze ürünleriyle adeta doğal birer mutfak laboratuvarı gibi…
Bugün turizmle tarımın el ele verdiği ender şehirlerden birinde yaşıyoruz. Bu zenginlik sadece ekonomiye değil, aynı zamanda kültürümüze de değer katıyor. Çünkü gıda, sadece karın doyurmak değil; aynı zamanda bir şehrin kimliğini, ruhunu ve tarihini geleceğe taşımaktır.
Kısacası, Alanya’da gıda sadece bir sektör değil, bir yaşam biçimidir. Ve bu yaşam biçimi, bu topraklarda yaşayan herkese gurur kaynağı olmalıdır.